Bilindiği gibi, Türk hukukunda vergisel uyuşmazlıkların çözümü, idari ya da yargısal yollarla sağlanabilmektedir.

İdari çözümler ana başlığı altında vergi hatalarının düzeltilmesi işlemi önemli bir yer tutar. Vergisel uyuşmazlıkların çözümünde idari çözüm yöntemlerinin denenmesi yasal bir zorunluluk olmadığından, yükümlüler vergisel uyuşmazlıkları doğrudan yargı önüne getirme olanağına da sahiptirler[1].

İdari çözüm yöntemleri içinde vergi hatalarının düzeltilmesi yolu; belirli süreçler izlendiğinde yargısal çözümlere ulaşabilmesi yönüyle, idari çözümlerle yargısal çözümler arasında köprü işlevini üstlenmektedir[2].

Bu incelemede, yukarıda sözü edilen ilginç özelliği nedeniyle, vergi hatalarının düzeltilmesi yolu ile yargısal çözüm arasındaki ilişki, belirli açılardan ele alınacaktır.

Çalışma, bütünü itibariyle vergi hatası kavramı ve düzeltme işlemlerinin teknik boyutunu incelemeyi hedeflememektedir.

Bu nedenle, anılan boyutlara incelemenin gerektirdiği kapsamın ötesinde değinilmeyecektir. İncelemenin temel amacı, vergi hatalarının düzeltilmesi ile yargısal çözüm arasındaki ilişkinin oluşum süreci ve özellikle yükümlülerin düzeltme işlemi ile yargısal yola başvurma seçenekleri karşısındaki konumunun ele alınmasıdır.

II. DÜZELTME İLE YARGISAL ÇÖZÜM ARASINDAKİ İLİŞKİNİN OLUŞUM SÜRECİ

Vergi hatalarının düzeltilmesi yolu ile yargısal çözüm arasındaki ilişki, iki farklı boyutta ele alınabilir.

Bu boyutlardan birincisini, vergi dairesince re’sen yapılan düzeltme işleminin yargısal çözümle ilişkisi oluşturmaktadır.

Konunun ikinci boyutu ise, yükümlünün isteği üzerine yapılan düzeltme işlemi ile yargısal çözüm arasındaki ilişkidir.

Sözü edilen bu ikinci boyut kendi içinde; düzeltme isteminin dava açma süresi içinde ya da dışında yapılması yönlerine bağlı sonuçlar bakımından farklılıklar arz etmektedir.

A. RE’SEN DÜZELTME İŞLEMİ İLE YARGISAL SÜREÇ ARASINDAKİ İLİŞKİ

Vergi hatalarının vergi yönetimince re’sen düzeltilmesine ilişkin temel kural, Vergi Usul Kanununun 121. maddesinde yer almaktadır.

Buna göre, vergi yönetimi, üzerinde tereddüt bulunmayan açık ve mutlak vergi hatalarını kendiliğinden düzeltir.

Böylece gerçekleştirilen düzeltme işlemi yükümlü lehine ya da aleyhine sonuç vermiş olabilir.

Yükümlü lehine yapılan re’sen düzeltme işlemi, Vergi Usul Kanununun 120. maddesinin verdiği yetkiye dayalı olarak ilgili vergi dairesi müdürünce düzeltme fişine geçirilir ve düzeltme fişinin bir örneği ilgiliye tebliğ edilir. Yükümlü bu durumda fazladan ödemiş olduğu miktarı geri almak için düzeltme fişinin tebliği tarihinden itibaren 1 yıl içinde ilgili saymanlığa başvurmak zorundadır. Mükellefin bu süre içinde gerekli başvuruyu yapmaması durumunda, alacak hakkı düşer (VUK. md. 120). Burada öngörülen başvuru süresi, hak düşürücü süre niteliğindedir[3].

Bu noktada 4369 sayılı Yasa[4] ile getirilen yeni bir düzenlemeye de değinmek gerekir.

Anılan Yasanın 2. maddesiyle Vergi Usul Kanununun 112. maddesine eklenen ve 1.1.1999 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek olan 4. bent hükmüne göre, “Fazla veya yersiz olarak tahsil edilen veya vergi kanunları uyarınca iadesi gereken vergilerin, ilgili mevzuatı gereğince mükellef tarafından tamamlanması gereken bilgi ve belgelerin tamamlandığı tarihi takip eden üç ay içinde iade edilmemesi halinde, bu tutarlara üç aylık sürenin sonundan itibaren düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için aynı dönemde 6183 sayılı Kanuna göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz, 120. madde hükümlerine göre red ve iadesi gereken vergi ile birlikte mükellefe ödenmesi gerekir.”

Anılan düzenlemeye ilişkin gerekçede “enflasyonist etkilerin mükellefin alacağında yaratacağı aşınmanın giderilmesi ve idarenin haklı ve yasal iade işlemlerinde gereksiz zaman kaybının önlenmesi amacıyla” bu düzenlemenin yapıldığı belirtilmekte[5] ise de, kanımızca yükümlü lehine yapılan re’sen düzeltme işlemleri açısından maddenin düzenleniş tarzı itibariyle bir boşluk söz konusudur.

Zira yükümlü lehine yapılan re’sen düzeltme işleminin idare tarafından düzeltme fişiyle ilgiliye tebliği ve yükümlünün 120. maddede yer alan süre içinde iade için idareye başvurmasından sonra ödeme, idare tarafından ne kadar geciktirilirse geciktirilsin , yukarıda anılan hüküm, uygulama alanı bulamamaktadır.

Zira anılan bent hükmü açıkça, idare tarafından ödenecek gecikme faizinin “… düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için hesaplanacağını… “ belirtmektedir.

Yapılan düzeltme işlemi, yükümlü aleyhine sonuçlanmışsa yani, yükümlü açısından ek bir vergi borcu söz konusu ise, durumun yine yükümlüye tebliği gerekir.

Yükümlü bu durumda, 30 günlük olağan dava açma süresi içinde vergi mahkemesinde dava açma hakkına sahip olur (VUK md.121).

Bu durumda yükümlü süresi içinde dava açma yolunu seçmediği takdirde, düzeltme yoluyla salınan ek vergi, tebliğ tarihinden itibaren 1 ay geçince tahakkuk eder, tahakkuk taksit zamanı geçmeden gerçekleşmişse taksit süresi içinde; taksit süresi geçtikten sonra gerçekleştiği takdirde ise geçmiş taksitler, tahakkuk tarihinden başlayarak 1 ay içinde ödenir (VUK md. 112/1).

Yükümlünün süresi içinde dava açması durumunda ise, tahakkuk mahkeme kararına kadar ertelenir (VUK md. 112/3, İYUK md. 27/3).

B. YÜKÜMLÜNÜN İSTEMİNE BAĞLI DÜZELTME İŞLEMİ İLE YARGISAL SÜREÇ ARASINDAKİ İLİŞKİ

Düzeltme işlemi, Vergi Usul Kanununun 121. maddesindeki şartların oluşması durumunda vergi yönetimince re’sen yapılabileceği gibi, yükümlünün isteği üzerine de gerçekleştirilebilir. Bu olasılıkta yükümlünün düzeltme istemini dava açma süresi içinde yapması ile bu istemi dava açma süresi geçtikten sonra yapması durumlarını birbirinden ayırmak gerekir.

1. Dava Açma Süresi İçinde Yapılan Düzeltme İsteminin Yargısal Süreçle İlişkisi

Yükümlünün başvurusu üzerine yapılacak düzeltme işlemlerinde birinci boyutu, sözkonusu başvurunun yükümlü tarafından dava açma süresi içinde yapılması durumu oluşturur[6].

2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 11. maddesi gereğince, dava açma süresi içinde yapılan düzeltme başvurusu, dava açma süresinin işlemesini durdurur.

Anılan maddenin ikinci bendine göre, idarenin 60 gün içinde cevap vermemesi halinde istek reddedilmiş sayılır.

İsteğin reddedilmesi ya da yukarıda anılan hüküm uyarınca reddedilmiş sayılması durumunda dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvuru tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır (İYUK md.11/3).

Bu hükümler çerçevesinde, sonuç olarak dava açma süresi içinde yapılan düzeltme başvurusunun işlemekte olan dava açma süresini durduracağı ve idarenin düzeltme istemini reddetmesi ya da reddetmiş sayılması durumunda, kalan süre içinde dava açma hakkının kullanılabileceği söylenebilir.

Bu noktada değinilmesi gereken bir başka konu da dava açma süresi içinde düzeltme başvurusu yapan yükümlünün, istemi reddedilir ya da reddedilmiş sayılırsa, Vergi Usul Kanununun 124. maddesi gereğince şikayet başvurusu yapılıp yapılamayacağı hususudur.

Anılan 124. maddenin açık düzenleme şekli karşısında dava açma süresi içinde düzeltme isteminde bulunan yükümlünün, istemi reddedildiği takdirde, Maliye Bakanlığına şikayet başvurusu yapamayacağı sonucuna ulaşılabilir[7].

2. Dava Açma Süresi Geçtikten Sonra Yapılan Düzeltme İsteminin Yargısal Süreçle İlişkisi

Vergi Usul Kanununun 126. maddesinde öngörülen düzeltme zamanaşımı süresi aşılmamak kaydıyla, düzeltme isteminin dava açma süresi geçtikten sonra da yapılması olanaklıdır.

Yükümlü dava açma süresini geçirdikten sonra, yapılan vergilendirme işleminde bir vergi hatası bulunduğu iddiasıyla düzeltme isteminde bulunduğu takdirde, yine yasanın öngördüğü süreçleri izlemek şartıyla, konuyu yargı organı önüne götürmek olanağına sahip olur.

Vergi Usul Kanununun 124. maddesinin birinci fıkrasına göre, dava açma süresi geçtikten sonra yaptıkları düzeltme istemi reddedilenler, şikayet yolu ile Maliye Bakanlığına başvurabilirler.

Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre, şikayet başvurusunun, il özel idare vergileri hakkında valiliğe, belediye vergileri hakkında ise belediye başkanlığına yöneltilmesi gerekir.

İdari Yargılama Usulü Kanununun 11. maddesi uyarınca, şikayet başvurusunun reddi ya da Maliye Bakanlığının 60 gün içinde cevap vermemesi nedeniyle reddedilmiş sayılması halinde ise yükümlü İdari Yargılama Usulü Kanununun 37/b maddesi gereğince 30 günlük süre içinde vergi mahkemesinde dava açabilir.

Yükümlünün şikayet başvurusunu hangi süre içinde yapması gerektiği konusunda farklı görüşler mevcuttur.

Bir görüşe göre, yükümlünün şikayet başvurusunu hangi süre içinde yapması gerektiği konusunda açık bir düzenleme yoktur.

Bu nedenle şikayet başvurusunun düzeltme zaman aşımı süresi içindeki her hangi bir zamanda yapılabileceğini kabul etmek uygun olur[8].

Şikayet başvurusunun reddi ya da Maliye Bakanlığının 60 gün içinde cevap vermemesi nedeniyle reddedilmiş sayılması halinde ise yükümlü İdari Yargılama Usulü Kanununun 37/b maddesi gereğince 30 günlük süre içinde vergi mahkemesinde dava açabilir.

İkinci görüşe göre ise, şikayet başvurusu, İdari Yargılama Usulü Kanununun 11. maddesi uyarınca dava açma süresi içinde yapılmalıdır[9].

Buna göre, şikayet başvurusunun yapılabileceği süre, İdari Yargılama Usulü Kanununun 11/1 ve 7/1 maddelerinin birlikte dikkate alınması sonucunda, düzeltme başvurusunun vergi dairesince reddedildiği ya da reddedilmiş sayıldığı tarihi izleyen 30 veya 60 gün olarak belirlenebilir.

Söz konusu sürenin 30 ya da 60 gün olarak belirlenebilmesi “idari dava açma süresi” kavramından ne anlaşılması gerektiğine bağlıdır.

Genel olarak idari dava açma süresi anlaşılacaksa süre 60 gün, vergi mahkemelerinde dava açma süresi anlaşılacaksa süre 30 gün olarak ifade edilebilir.

Bundan sonra şikayet başvurusunun reddi ya da Maliye Bakanlığının 60 gün içinde cevap vermemesi nedeniyle reddedilmiş sayılması halinde ise yükümlü İdari Yargılama Usulü Kanununun 37/b maddesi gereğince 30 günlük süre içinde vergi mahkemesinde dava açabilir.

Kanımızca, her iki görüşü de destekleyen ya da yanlışlayan kanıtları bulmak mümkündür. Düzeltme – şikayet prosedürüne ilişkin hükümlerin mevzuat içindeki dağınıklığı ve kısmi tutarsızlığı konuyu içinden çıkılması zor bir duruma getirmektedir.

Konunun nihai çözümü, ilgili tüm kuralların Vergi Usul Kanununda toplanması ile sağlanabilir. Ancak yine de tedbirli olmak ve idarenin ya da yargı organlarının olası anlayış farklılıkları nedeniyle mağdur olmamak yönünden, şikayet başvurusunun düzeltme isteminin reddedildiği ya da reddedilmiş sayıldığı tarihten itibaren 30 gün içinde yapılması önerilebilir.

Dava açma süresinden sonra yapılacak düzeltme başvurusunun yargısal çözümle ilişkisi konusundaki özellikler izleyen bölümde ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

III. DAVA AÇMA SÜRESİ GEÇTİKTEN SONRA YAPILAN DÜZELTME BAŞVURULARI İLE YARGISAL ÇÖZÜM ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ÖZELLİKLERİ

Dava açma süresi geçtikten sonra yapılan düzeltme başvurusu ile yargısal çözüm arasındaki ilişki önemli özellikler arzetmektedir.

Bu özellikleri yeni tarihli yargısal kararların ışığında ele almak yerinde olacaktır.

1. Düzeltme ve Şikayet Yoluyla Açılacak Davanın Niteliği ve Konusu

Düzeltme ve şikayet yoluyla açılacak dava, niteliği ve konusu itibariyle, olağan anlamdaki vergi davasından farklı niteliktedir[10].

Konuya ilişkin bir Danıştay kararında “ Şikayet başvurularının reddi üzerine açılacak davalar, 2576 ve 2577 sayılı Kanunlarda ‘vergi tarhı’ üzerine vergi mahkemelerinde açılacağı belirtilen vergi davasından konusu itibariyle ayrılmaktadır.

Vergi davasının konusunu tarh işlemi teşkil ettiği halde, vergi hatası iddiasıyla açılan davanın konusunu hata iddiasının reddi yolundaki idari işlem teşkil etmektedir” denilmektedir[11].

Bir Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu kararında ise, “Düzeltme ve şikayet isteminin reddi yolunda kurulan işleme karşı açılan dava iptal davasıdır.” denilerek konu çözüme kavuşturulmuştur[12].

İzleyen bölümde ele alınacak olan vergi hatası – hukuki uyuşmazlık ayrımı ve davanın konusuna ilişkin genel belirlemeler doğrultusunda, yükümlünün dava açma süresi geçtikten sonra yapacağı düzeltme istemi ve buna bağlı olarak gideceği şikayet yolu izlenerek açılacak davanın İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesi anlamında iptal davası olduğu söylenebilir.

2. Vergi Hatası – Hukuki Uyuşmazlık Ayırımı ve Önemi

Düzeltme ve şikayet yoluyla iptal davası, olağan vergi davası açma süresi geçtikten sonra yapılan düzeltme istemlerine özgü olarak düzenlemiştir ve bu niteliği gereği söz konusu davada vergi uyuşmazlığının özüne ilişkin istemlerin dinlenmesi olanağı yoktur.

Danıştay’ın yerleşik içtihatları doğrultusunda, söz konusu davanın sadece işlemde vergi hatası bulunan durumlara özgü bir dava olarak kabul edildiği söylenebilir.

Bu durumun doğal bir sonucu olarak, olağan vergi davası açma süresi içinde dava açma hakkını kullanmayan yükümlünün, düzeltme ve şikayet yolunu izleyerek uyuşmazlığın özünü, bir hukuki uyuşmazlık boyutuyla yargı önüne getirmesi olanaklı değildir.

Düzeltme ve şikayet yolunun izlenmesi sonucunda böyle bir istemle karşılaşan yargı yerleri , işlemde bir vergi hatası değil de hukuki uyuşmazlık olduğu kanısına vardıkları takdirde, açılan davayı esastan incelemeyi reddederek, davanın süresi içinde açılmadığı gerekçesiyle, İdari Yargılama Usulü Kanununun 14/3 ve 15/1-a maddeleri gereğince süre aşımı yönünden ya da konu itibariyle reddetmektedirler.

Buna göre, yükümlüler vergi hatası[13] ve hukuki uyuşmazlık kavramlarını iyi ayırt etmeli ve ileride her hangi bir hak kaybına uğramamaları açısından, işlemde bir hukuki uyuşmazlık olduğu kanısında iseler, düzeltme başvurusu yerine ya da bu başvurunun yanı sıra süresi içinde vergi davası açma yoluna gitmelidir[14].

Bu durumu konuya ilişkin çok sayıda Danıştay kararında gözlemek mümkündür.

Örneğin Danıştay’ın önüne gelen bir uyuşmazlıkta “ Bir davanın Danıştay Kanununun 24/j maddesi uyarınca Danıştay’da açılabilmesi için konusunun düzeltme kapsamı içinde bulunması şarttır.

Mükellefin eşi adına SSK’ya ödediği sigorta primlerinin ücretinin gayrı safi tutarından indirilmesi gerektiği yolundaki iddiası düzeltme yolunun işletilmesine olanak vermez.” hükmüne varılmıştır[15].

Bir başka Danıştay kararında “Düzenlenen vergi inceleme raporunda dönem matrahının hesaplanma şekline yönelik yükümlü iddiaları; ancak vergi ve ceza ihbarnamelerinin tebliği üzerine vergi mahkemesinde tarhiyata karşı açılacak davada incelenebilecek nitelikte olup, olayda 213 sayılı Yasanın 116., 117. ve 118. maddeleri kapsamında bir vergi hatası, hesap hatası veya vergilendirme hatası bulunmadığından düzeltme ve şikayet yoluyla yapılan başvurunun reddine ilişkin Maliye Bakanlığı işlemini iptal eden mahkeme kararında yasal isabet görülmemiştir.” denilmektedir[16].

Konuya ilişkin ilginç kararlara başka örnekler de verilebilir.

Örneğin bir kararda “ Teşvik ikramiyesi üzerinden gelir vergisi kesilmesi açık bir vergilendirme veya hesap hatası oluşturmadığı gibi uyuşmazlığın hukuki nitelik taşıması nedeniyle olaya düzeltme hükümlerinin uygulanması olanaksızdır, işin esasına girilmemelidir.”

sonucuna varılmıştır[17].

Bir başka kararda ise, “ Olayda davacı adına yapılan tarhiyatın kesinleşmesi üzerine düzenlenen ödeme emrine karşı açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesi üzerine ihbarname tebliğinin usulsüz olduğu, incelemenin hiçbir araştırmaya dayanmadığı iddia edilerek düzeltme şikayet yoluyla iptal davası açılmıştır.

Düzeltme konusu edilen tebligat ve inceleme raporuna yönelik iddia vergilendirme hatası kapsamına girmez.” denilmektedir[18].

Buna karşılık, düzeltme işleminin kapsamını daha geniş yorumlayan karar örnekleri de söz konusudur.

Örneğin, “Gecikme zammının, vergi hatası iddiasıyla düzeltme yoluna konu yapılabileceği”[19], “Eşler için ayrı ayrı hayat standardı göstergeleri uygulanmasının vergi hatası kapsamına gireceği”[20] yolundaki kararlardan söz edilebilir.

Yine Danıştay’a yansıyan bir uyuşmazlıkta “Kurulduğu tarihten beri hiçbir faaliyette bulunmayan ve tasfiyesine karar alınan şirket adına tarhiyat, vergilendirme hatasıdır ve şikayet yoluyla iptal davasına konu edilip, mahkemece iptali hukuka uygundur.” şeklinde karar verilmiştir[21].

3. Düzeltme ve Şikayet Yoluyla Açılan İptal Davasının Görüleceği Yargı Yeri

Düzeltme ve şikayet yoluyla açılacak davanın nerede görüleceği konusunda mevzuatta birbiri ile çelişik iki hüküm mevcuttur.

Danıştay Kanununun 24/j maddesine göre, bu dava Danıştay’ın birinci derece mahkemesi olarak görmekle görevli olduğu davalar arasındadır. Bu hüküm halen yürürlüktedir.

Buna karşılık 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun “Vergi uyuşmazlıklarında yetki” başlığını taşıyan 37. maddesine 10.6.1994 tarih ve 4001 sayılı Yasa ile eklenen (b) bendi uyarınca “… Vergi Usul Kanunu gereğince şikayet yoluyla vergi düzeltme taleplerinin reddine ilişkin işlemlerde vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümleri tarh ve tahakkuk ettiren … dairenin bulunduğu yerdeki vergi mahkemesi …” yetkilidir.

İdari Yargılama Usulü Kanununda yapılan bu yeni düzenleme sonrası Danıştay Kanununun anılan hükmü yürürlükten kaldırılmadığından konu, tartışmalara yol açmış, ancak Danıştay’ın giderek istikrar kazanan içtihatları ile, söz konusu davanın vergi mahkemelerinde görülmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır[22].

Sonuç olarak, İdari Yargılama Usulü Kanununda yapılan bu yeni düzenleme sonrası önceki kanun – soraki kanun ilişkileri çerçevesinde Danıştay Kanununun anılan hükmünün zımnen ilga edildiği ve düzeltme – şikayet yoluyla iptal davalarının normal yargısal süreç içine alındığı söylenebilir[23].

4. Davanın Açılacağı Süre

İdari Yargılama Usulü Kanununun 7/1. maddesine göre, dava açma süresi özel kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen durumlarda Danıştay’da ve idare mahkemelerinde 60 gün, vergi mahkemelerinde ise 30 gündür.

Söz konusu dava vergi mahkemelerinde görülmesi gereken bir dava olduğundan yukarıda açıklamalara paralel olarak düzeltme – şikayet yoluyla iptal davasının Maliye Bakanlığına yapılan şikayet başvurusunun reddedildiğine ilişkin tebligatı ya da İYUK md.11 gereğince reddedilmiş sayıldığı tarihi izleyen günden itibaren 30 günlük süre içinde açılması gerekir.

IV. SONUÇ

Bireylerle vergi yönetimi arasında çıkabilecek vergisel uyuşmazlıklar idari ya da yargısal yollarla çözüme kavuşturabilmektedir.

İdari çözüm yöntemleri içinde vergi hatalarının düzeltilmesi yolu; belirli süreçler izlendiğinde yargısal çözümlere ulaşabilmesi yönüyle, idari çözümlerle yargısal çözümler arasında köprü işlevini üstlenmektedir.

Düzeltme yolu ile yargısal çözüm arasındaki ilişkiler re’sen düzeltme ya da isteme bağlı düzeltme yollarının her ikisinde de ortaya çıkabilmektedir.

İsteme bağlı düzeltme kendi içinde; düzeltme isteminin dava açma süresi içinde ya da dışında yapılması yönlerine bağlı sonuçlar bakımından farklılıklar arz etmektedir.

Dava açma süresi içinde yapılan düzeltme istemine bağlı olarak yargı yoluna ulaşıldığında açılan dava, olağan vergi davalarına göre özellik arzetmemekte, aynı şart ve ilkeler içinde çözüme kavuşturulmaktadır.

Buna karşılık, dava açma süresi geçtikten sonra yapılan düzeltme istemine bağlı olarak açılacak dava, olağan vergi davalarından büyük ölçüde farklı özellikler taşımaktadır.

Buna göre, düzeltme – şikayet yoluyla açılacak dava bir iptal davası olup, konusu şikayet isteminin reddi yolundaki idari işlemin iptalidir.

Bu davada vergilemenin özüne ilişkin hukuki uyuşmazlıklar tartışılmamakta ve mahkeme, işlemde bir vergi hatası olmadığı sonucuna vardığı takdirde davanın esasına girmeyip, işi usulden reddetmektedir.

İdari Yargılama Usulü Kanununda 4001 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonucunda bu davaların artık vergi mahkemelerinde görülmesi gerekmektedir.

* Kırıkkale Üniversitesi İİBF Öğretim Görevlisi

[1] Mualla ÖNCEL; Ahmet KUMRULU, Nami ÇAĞAN, Vergi Hukuku, 6. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 1998,s.170

[2] ÖNCEL, KUMRULU, ÇAĞAN, age, s.174

[3] Elif SONSUZOĞLU, “Vergi Hatalarının Düzeltilmesi Usulü ve Yargısal Çözüm”, Vergi Dünyası, Sayı 167, Temmuz 1995, s. 138

[4] 29.07.1998 tarih ve 23417 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

[5] Söz konusu değişikliğin gerekçesi için bkz: Yaklaşım, Sayı 63, Mart 1998, s. 141-204

[6] Vergi sorumlularının düzeltme isteminde bulunamayacağı görüşü yaygın olmakla birlikte (Selim KANETİ, Vergi Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1989, s. 132-133; Şerafettin AKSOY, Vergi Yargısı ve Türk Vergi Yargısı Sistemi, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1990, s.85) aksi görüşü benimseyen yargı kararları da mevcuttur.

Örneğin Danıştay’a yansıyan bir uyuşmazlıkta vergi sorumlusu sıfatıyla sehven fazla yatırılan vergi için düzeltme başvurusunda bulunulabileceği hükme bağlanmış ve Vergi Usul Kanununun 8/4. maddesinde yer alan “Bu kanunun müteakip maddelerinde geçen mükellef tabiri, vergi sorumlularına da şamildir.” hükmü gerekçe gösterilmiştir (Dn. VDDGK, 11.4.1997, E. 1995/194, K. 1997/188, Danıştay Dergisi, Sayı 94, 1998, s.170)

[7] Buna rağmen aksi yönde Danıştay kararı da mevcuttur. Danıştay 7. Dairesinin E. 92/7719, K. 95/83 sayılı kararında aksi sonuca hükmedilmiştir( ÖNCEL, KUMRULU, ÇAĞAN, age, s.182, dipnot 68)

[8] Mehmet SEKDUR, “Vergi Hataları ve Düzeltme –3”, Maliye ve Sigorta Yorumları, 1 Temmuz 1998, Sayı 275, s. 52

[9] KANETİ, age, s.158; SONSUZOĞLU, agm, s.142

[10] Vergi davası kavramı ve bu kavram üzerindeki tartışmalar için bkz: Yusuf KARAKOÇ, Vergi Yargılaması Hukuku, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 1995, s.130 vd.

[11] Dn. 4.D., 7.2.1996, E. 1995/663, K. 1996/389 (Şükrü KIZILOT, Vergi Uyuşmazlıkları ile İlgili Danıştay Kararları ve Özelgeler, IV, Yaklaşım Yayınları, Ankara, 1998, s.893)

[12] Dn. VDDGK, 17. 5.1996, E. 1995/74, K. 1996/234 (Danıştay Dergisi, Sayı 92, 1997, s.282) aynı yönde bir başka karar. Dn. VDDGK, 6.2.1997, E. 1996/258, K. 1997/117 (Danıştay Dergisi, Sayı 94, 1998, s.221)

[13] Vergi hatası kavramı ve örnekler için bkz. Şükrü KIZILOT, Vergi Usul Kanunu ve Uygulaması, C.2, Yaklaşım Yayınları, Ankara, 1994, s. ; ÖNCEL, KUMRULU, ÇAĞAN, age, s.177 vd.

[14] ÖNCEL, KUMRULU, ÇAĞAN, age, s.185

[15] Dn. VDDGK, 9.2.1996, E. 1994/501, K. 1996/60 (Danıştay Dergisi, Sayı 92, 1997, s.189)

[16] Dn. 11.D., 16.6.1997, E. 1996/4042, K. 1997/2365 (Danıştay Dergisi, Sayı 95, 1998, s.698)

[17] Dn. 3.D., 4.6.1997, E. 1996/5540, K. 1997/2182 (Danıştay Dergisi, Sayı 95, 1998, s.218)

[18] Dn. 4.D., 10.10.1996, E. 1995/5295, K. 1996/3586 (KIZILOT, Danıştay Kararları, IV, s.896)

[19] Dn. VDDGK, 26.1.1996, E. 1994/286, K. 1996/41 (Danıştay Dergisi, Sayı 92, 1997, s.198)

[20] Dn. 3.D., 6.5.1997, E. 1995/3020, K. 1997/1648 (Danıştay Dergisi, Sayı 94, 1998, s.263)

[21] Dn. 11.D., 22.5.1997, E. 1996/3710, K. 1997/1839 (KIZILOT, Danıştay Kararları, IV, s.895)

[22] Bu yöndeki örnek kararlar: Dn. 3.D., 4.6.1997, E. 1996/5540, K. 1997/2182 (Danıştay Dergisi, Sayı 95, 1998, s.218); Dn. 11.D., 16.6.1997, E. 1996/4042, K. 1997/2365 (Danıştay Dergisi, Sayı 95, 1998, s.698); Dn. 3.D., 6.5.1997, E. 1995/3020, K. 1997/1648 (Danıştay Dergisi, Sayı 94, 1998, s.263). Özellikle son verilen kararda konunun düşünce bildiren Danıştay Savcısınca ayrıntılı olarak tartışıldığı, ancak Dairenin bu tartışmaya değinmeksizin konuyu karara bağladığı görülmektedir.

[23] ÖNCEL, KUMRULU, ÇAĞAN, age, s.185

Sosyal Medya’da Paylaş

Menü