Neden Vergi Kaçırıyorlar?
Ekonominin gelişmesi sürecinde, vergi ile ilgili sorunların ve bu sorunların nedenlerinin tespit edilmesi vergi gelirlerinin arttırılması oldukça önem taşımaktadır.
Vatandaşa yüklenen ekonomik yükümlülüğün temel işlevi, devlet harcamalarını karşılayarak yol, su, elektrik, sağlık ve eğitim vb. alt yapı hizmetlerini ve ülke için kullanılabilecek diğer üst yapı hizmetlerini sağlayabilmektir. Ülke için bu kadar önemli olmasına rağmen ülkemizde kayıt dışının yüksekliği Vergi Mükellefleri Neden Vergi Kaçırırlar?
Sorusunu sormamıza neden olmaktadır.
Vergiye karşı olumsuz tepkilerin en büyük gerekçesi; Maliye Bakanlığınca yayımlanan bir araştırma, her 10 kişiden 9’unun Türkiye’de vergi adaleti olduğuna inanmadığını, yine her 10 kişiden 8’inin devlet harcamalarında savurganlık yapıldığını düşündüğünü ortaya koydu.
Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığınca yayımlanan ”Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Vergi Yükümlülerinin Vergiyi Algılama ve Tutum Analizi Araştırması”, vatandaşın vergiye nasıl baktığını gözler önüne serdi. Araştırmaya göre, Türkiye’de vergi kaçakçılığının en büyük nedeni, ”herkes kaçırıyor, ben de kaçırırım” anlayışının hâkim olması. Vergi kaçırmanın en geçerli yolu da, işleri kayıt dışı yürütmek. Vergi oranlarının düşürülmesini isteyen yükümlülerin yarıdan fazlası, oranlar artarsa, vergi kaçıracağını ya da daha fazla vergi ödemek yerine işini yavaşlatacağını veya bırakacağını söylüyor.
Mükelleflerin ödedikleri vergiler ile yararlandıkları kamusal hizmetler arasındaki adalet ölçüsüne yönelik yapılan çalışmalarda; yararlanılan kamusal mal ve hizmet miktarı ile ödediği vergi miktarı arasında doğru yönlü bir ilişki varsa mükelleflerin vergiye direnç göstermediği ve vergi kaçırma eğilimi içinde olmadığını tespit edilmiştir.
Ancak, mükelleflerin aksi yöndeki inanışlarının olması halinde vergi kaçırma eğilimi oluşmaktadır.
Vergi yükünün ağırlaşması, mükellefleri vergi kaçakçılığına yöneltmektedir.
Ödedikleri vergilerle faydalandıkları kamusal mal/hizmetler arasında bir değerlendirme yapan mükelleflerin, vergi uygulamaları neticesinde vergi yüklerinin arttığını ve bu artışı bir külfet olarak nitelendirdiğini ve buna bağlı olarak da vergiye karşı bir direnç gösterdiği sonuçlarına ulaşılacaktır. Aynı zamanda elde edilen bulgular kapsamında, vergi cezalarının ağır olmasının mükellefleri vergiden kaçınma ve vergi kaçakçılığı gibi eylemlerden uzaklaşmasında etkili olduğu tespitine ulaşılmıştır.
Vergi kaçakçılığının nedenleri: Türkiye’deki vergi kaçakçılığının 1 numaralı nedeni,
”Herkes kaçırıyor, ben de kaçırıyorum” mantığının yaygın olması. Yükümlülerin yüzde 24,7’si bu görüşü taşıyor. Yüzde 24,5’lik kesim, kaçağın fazla olmasının vergi idaresinin ve denetimlerin yetersizliğinden, yüzde 15,6’lık kesim, kanunların vergi kaçırmaya müsait olmasından, yüzde 13,4’lük kesim mükelleflerde vergi bilincinin yerleşmemiş olmasından, yüzde 5’lik kesim de kanunların sık sık değişmesinden kaynaklandığı inanmaktadır.
Vergi kaçırma yolları: Türkiye’de vergi kaçırırken en fazla başvurulan yöntem kayıt dışılık. Mükelleflerin yüzde 53,9’u, vergi doğuracak ticari işlemleri, kayıtlara geçirmeyerek vergi kaçırıyor.
Yüzde 21,6’lık grup, naylon fatura, yüzde 18,9’luk grup da evrakta sahtekârlık yaparak, vergiden kaçınıyor. Yüzde 5,6’lık yükümlü grubu ise vergi kaçırmak için defter ve belgeleri yok ediyor.
Türkiye’de yapılan vergi afları ve cezalarda indirim olasılığı sağlayan uzlaşma sisteminin sıklıkla kullanılması ve siyasi otoritenin uygulamalardan uzak ve özellikle vergisini düzenli ödeyen mükellefin gönüllü isteğini ve uyumunu düşüren bir durumdur.
Vergi oranlarında görülen artışa bağlı olarak mükellefler gönüllü uyumdan vazgeçmekte ve vergiye yönelik olumsuz tehlikeli tepkiler göstermeye başlamaktadırlar. Yüksek vergi oranları mükelleflerin lüks tüketimi kısma, üretimden vazgeçme, yatırımları erteleme ve vergi kaçırma gibi tehlikeli tepkiler vermelerine yol açmaktadır.
Vergi mükelleflerinin tutumlarının tam olarak anlaşılabilmesi için ekonomik faktörlerin yanı sıra psikolojik, ahlaki, siyasal, kurumsal, dinsel, hukuksal ve idari yönetimsel faktörlerin bir bütün olarak ele alınıp incelenmesi gerekmektedir. Yukarda saydığım birçok faktörün incelenerek cevap verilmesi gerekir.
Gelir İdaresi Başkanlığının Mükellef Hizmetleri Daire Başkanlığının 51 numaralı Türkiye’de mükelleflerin vergiye bakışı adlı yayınını incelemekte fayda vardır. Şu sonuçları özetleyebiliriz.
– Yapılan araştırmalarda her 10 kişiden 9`u Türkiye’de vergi adaleti olduğuna inanmıyor,
– Yine her 10 kişiden 8`i devlet harcamalarında savurganlık yapıldığını düşünüyor, vergi vermenin toplumun yararına olduğunu ve ödenen vergilerin daha sonra hizmet olarak topluma yansıyacağını düşünmüyor,
– Bazı kişiler de “Herkes kaçırıyor, ben de kaçırırım” anlayışının hâkim olması,
– “Vergisini tam ödeyen ekonomik açıdan gelişemez ya da iflas eder” düşüncesinin toplum içerisinde yaygın olması,
– Vergi oranlarının yüksek olması,
– Vergi aflarının, dürüst mükellefi cezalandırdığına inanılması,
– Ekonomik krizlerin vergi ödemelerini olumsuz etkilemesi,
– Yükümlülerin genel olarak vergi idaresine yaklaşımı; (her 3 yükümlüden ikisi vergi idaresine olumsuz bakıyor), gibi daha birçok madde yazabiliriz.
Toplanan vergilerin kullanım alanlarıyla, mükelleflerin vergiye yönelik tutumları arasında bir ilişki bulunmaktadır. Mükellefler, ödedikleri verginin toplumun ihtiyaç duyulan alanlarına harcandığına inanırlarsa, vergilerini eksiksiz ve zamanında ödemektedirler.
Verginin kullanıldığı alanları onaylamayan ya da bekledikleri hizmetleri alamayan mükelleflerin vergiye gönüllü uyumlarının düşük olması kaçınılmazdır. Mükellefler ödemek zorunda oldukları vergi sayısının çok olduğuna inanıyorlarsa, üzerlerindeki vergi yükü çok ağır olmasa dahi, psikolojik nedenlerden dolayı vergiye olumsuz bakabilirler.
Aynı zamanda vergi sayısının çokluğu, vergi sistemini daha karmaşık hale getireceğinden denetimi zorlaştırır ve kayıt dışı ekonominin artmasına sebep olur.
Bu noktada; kayıt dışı ekonomi ile negatif bir ilişkisi bulunduğu araştırmalarla desteklenmiş olan vergi ahlakı kavramını incelemek önemlidir.
Vergi ahlakının vergiye gönüllü uyum ile olan pozitif ilişkisinin yanı sıra, toplumun ahlak normları ile vergilendirme arasında yakın bir ilişki olduğu söylemek mümkündür.
Vergi ödemeyi bir ödev ahlakı olarak ele alan ve vergi kaçakçılığını hoş görmeyen bir toplumda bireylerin vergiye gönüllü uyumunun kendiliğinden sağlanacağı kesinlikle doğrudur.
Vergi adaletinin sağlanması açısından ceza ve denetimlerin hakkaniyetli bir biçimde uygulanmasının, mükelleflerin vergiye gönüllü uyumu üzerinde önemli bir etkisi olduğu söylenebilir.
Vergi adaleti ve vergiye gönüllü uyum arasındaki ilişki incelendiğinde, vergi ödemenin en temel ilkelerinden biri, toplumsal sınıf farkı tanımadan tüm vatandaşların bu görevi yerine getirmeleridir. Ancak, vergiyi algılayış biçimi bireyden bireye farklılıklar gösterebilir.
Bazı vatandaşlar vergiyi kamu hizmetlerinin fiyatı gibi algılamaktadır.
Bu algı vatandaşların vergiye karşı olumlu bir tutum takınmalarına ve ödemeleri gereken vergiyi eksiksiz ve zamanında ödemelerine yol açmaktadır.
Bazı bireyler ise vergiyi devlet tarafından zorla alınan bir yük, bir ceza gibi görmektedirler.
Bu durumda kişilerin vergi ödeme isteğini azalmakta ve kayıt dışı ekonominin boyutunu arttırmaktadır.
Vergi sistemi ve mükelleflerin vergiye gönüllü uyumu söz konusu olduğunda, bir toplumu oluşturan temel öğelerin gözden geçirilmesi gereklidir.
Vergi sisteminde yapılacak her değişimin ya da mükelleflerin gönüllü uyumunu sağlamak amacı ile başlatılan her çabanın, o toplumun kendi iç dinamikleri dikkate alınarak oluşturulmalıdır.
Türkiye’nin vergi sistemi değerlendirildiğinde, mükelleflerin vergiye yönelik gönüllü uyumlarının düşük olduğu ve kayıt dışı ekonominin boyutlarının gitgide büyüdüğü ne yazık ki görmekteyiz.

Sosyal Medya’da Paylaş

Menü